top of page

Anita Ekberg

ALACAKARANLIK DERSLERİ

Şenol Yazıcı

 

Öykü,Şiir,Poetika

 

 

 

 

Bakmayın, güneşin altında söylenmedik söz yoktur, denileli iki bin yıl olmasına, biz edebiyatçılar her gün yeni sözler üretiriz hiç güneş görmemiş. Gün akşama varmadan onları eskitir, yeni sözler peşine düşeriz. Ve buluruz da.

O NEDENLE bir sanat eserinin BAŞKA BİR örneği yoktur, eşsizdir, biriciktir.

O evrende var olana çok benzeyen ama tamamen farklı bir üründür. O, yaşamın bir benzeri ama tamamen dışında bir yerlerdedir. O ahlak ve ahlaksızlık öğretmez, ahlak karşısında kayıtsızdır, o sadece insan güç ve yeteneklerinin ulaşabileceği olağanüstü sınırlarda kanat açar ve bizi de kanatlarına alarak gizemli ülkelerde uçurur.

…ve sanat doğada eksik olan bir şeyi tamamlar; ÖLÜMSÜZLÜĞÜ hayata uyarlar. İnsanı alır, başköşeye, gelmiş geçmiş tüm devirlere kafa tutan bir ilah gibi yerleştirir. Sanat işin içine girince insan artık ölümsüzdür.

 

Edebiyat ve Poetika:

Edebiyat insana özgü olandan hareketle dili araç kullanan güzel sanattır. Sesle yapılan sanatlara fonetik sanat denilir ki, müzik ve edebiyat bu gruptadır.  İnsanı evrenin merkezi yapan bu birinci gücün kurallarına ve kuralsızlığına çok kafa yormuş insanoğlu. Önce yapmış sonra kafa yormuş gelir bana. Antik devirde Aristo, bir tartışma formunda bir kitap yazmış: en iyi sanat eseri nasıl oluru irdeleyen bu kitap POETİKA adını taşıyor. O gün bugündür sanatın olurları ve olmazlarını Poetika belirler, bir anayasa gibi. Bu poetikanın üzerinde anlaşılan ilk kuralı: Sanat hiçbir çıkar gütmeyen ve güzel olandır. Şimdi güzel olan nedir, diye bir soru gelebilir ortaya. Gelmesin.  Bu konu da genel olarak değineceğimiz konu da bu. Sanatın iki özgün ürünü öykü ve şiir nasıl güzel olur? Kuşkusuz önce bu ürünleri iyi tanımlamak, tanımak, ayrıntısal özelliklerini sezmek gerekir.

 

Metin:

Dille gerçekleştirilen bir kurgusu olan sağlam ve anlamlı örgüye metin deniliyor.

 

Edebi metin, sanat metni,düz metin.

Sanatsal özellikler taşıyanlara da edebi metin deniliyor. Diğerleri öğretici metin adını taşıyor. Sanat metninin anlattığı kendi içinde erimiştir, onu okuru bulur; öğretisiyle metinden bir ana düşünce, tema, bir ders olarak ortaya konulur, açıktır. Sanat metinleri her okunduğunda yeniden yazılır, yeniden kurulur. Onların yüzyılları aşmaları bundandır. Edebi metinleri üretenlere de yazar deniliyor.

Yazar:

Yazarlık birkaç tanımla yapılabilir ancak. O metin üretir. Doğrudur, her türlü yazınsal anlatıcıya yazar denir. Ama edebi anlamda yazar başka bir tanım gerektirir. Onun için çok şey demek mümkün. . Bunların içinde belki de en doğrusu; evrenin en duyarlı insanıdır. Tanrı onu ateşe elini uzattığından dolayı cezalandırmıştır, kendi kavmini yaratabilecek dende donanımlı bir önderken, yetenekleriyle kendine hapishaneler örecek kadar öngörüsü olmayan bir hayat sürdürür. Bunda da mantık vardır. Çünkü sanatçı, gerçek yaşamdan köklerini alsa da ne gerçek yaşamı anlatır, ne de bir şey öğretir, o kendi dünyasını yaratır ve kapatır kapılarını. Ama daha anlamlısı herhalde o başkalarının görmediklerini görür, sezer, seçer ve kendine özgü bir biçemle aktarır. Çünkü o da bir yaratıcıdır. Bildiğimiz dili, yani manav Osman Amcanın on beş sözcüklük gündelik dilinden, farklı bir dizgeyle sihirli bir dünya yaratabilir. Oynar sözcüklerle. Ruhunu katarak, onu kanatarak yapar bunu…

 

Edebiyat ve dil: Temeli sözdür kuşkusuz edebiyatın. Ama kutsal olan yazılı dildir o dünyada. İletişim aracı yazılı dil: Yazılı dil, kalıcıdır, imge yüklüdür, okuyucunun tanıdığı işaretler sistemidir.

Dikkat edilirse, okurun tanıdığı bir işaretler sistemi dedik. O zaman sizin yazar olmanız için sizi tanıyacak bir okurunuz olması birinci koşul, vazgeçilmez. Evet yazılı iletişimin gerçekleşmesi için, o işaretleri ve soyut gözüken anlamları anlayacak, tanıyacak bir okur gerekiyor. Belki o yüzden herkes her yazıdan aynı hazzı almaz… Çünkü edebiyat ikinci bir dizgedir, özneldir, bireyseldir, kişiye göredir.

Edebiyat neden ikinci bir dizgedir:

Yazınsal metin kendi dünyasına göndermeler yapar, gerçek yaşamdan aldıklarını bir başka barınakta hammaddeye çevirir, işler, birleştirir ve ondan gerçeğe çok benzeyen yeni bir dünya yaratır. Ama bu dünya her şeyden önce, gerçek dünyaya göre kusursuz bir ikinci dizgedir, kurmacadır. Anlamlar anlamların içinde saklıdır, durmadan doğuran matruşka  bebekler gibi anlamlar hep en derinlerde gizlenir.

 

Anlatı YOLLARI:

Edebiyat söze dayansa da anlatım düzleminde yazınsal söylem kullanır.   Ama anlatım biçimi olarak üç yol izler,

İletişim kanalları şiir, roman, öykü:

İnsan yaratılışından ölüme değin hep bir anlatıyla karşı karşıyadır, hayat anlatır biz dinleriz, sonra bu taklidi gündeme getirir, biz anlatmaya başlarız. Bebeklikten başlayarak durmadan anlatırız… ve son sözümüz; kimse bizi anlamadı olur. Kendini anlatmayı başaranlar da bir tek edebiyatçılar  olur herhalde. Buna en uygun olan cümlesel anlatım olsa gerektir.

 

Köklerini aklın ve yüreğin tetiklediği coşkusal anlatım yani dizisel anlatım yani şiir. Bunda içimizdeki BEN yani ego öndedir.

 

Bir başka anlatım tarzı beden dilini ekleyerek, kendini sergileyerek ifadedir. Sahne oyunlarının temeli buradan ortaya çıkmıştır.

Olay Örgülü Edebi Metinler: Genel Özellikler:

İsa’dan önce iki binli yıllarda yurttaşımız sayılabilecek ,çünkü İyonyalıdır ,Homeros o güne değin antik Yunan’da  bilinen Ege coğrafyasında, hatta uzak ülkelerin rüzgarlarıyla gelen söylencelerle dünyanın ilk öyküsünü yazar. İlya’da ve Odesa… Ve dört bin yıl yaşar, sanırım bizim uyduruk öykülerimiz bir sonraki baharı göremeyecek ama o hala yaşayacak. Dikkat edin, dört bin yıl önce yazılmış bu kitap aslında belki de kendinden otuz bin yıl önce söylenmişleri de aktarır. Belki on bin yıllığı,belki Tevrat’ta ve Zebur’da geçenlerin bir başka biçimini.

Aynı eylemin tarih içinde ve tarih öncesinde yapıldığını da anımsamalı, destanlar, masallar bu türe özgü… romanslar, sözlü edebiyat ürünleri olan aşk öyküleri…

 

Aspendos’ta, Bergama’da büyük antik tiyatrolarda olay örgülü edebi metinler sahnelenir… İnsan olaya örgü ve edebiyat katınca nasıl büyüleyici bir güce sahip olduğunu artık keşfetmiştir… Sadece anlatıya dayalı olanlar, öğretici metinlerdir. İmge ve söz sanatlarıyla güçlendirilmiş anlatıya dayalı olay örgülü edebi metinler ve göstermeye dayalı olay örgülü metinleri genel olarak öykü diye tanımlayabiliriz:

 

Nedir ÖYKÜŞu tanım kökten yanlış: Öykü yaşanmış ya da yaşanması olası bir olayı anlatır… BU tanım DÜZ ANLATI tanımıdır, öykünün değil. Oysa  öykücü sanatçı dış dünyadan aldığını bu bir damla his de olabilir, kendi içinde yoğurur, hatta dış dünyadan alırken bile aynı almaz, başka türlü hisseder, evirir çevirir, yaşadığı dönemin özellikleriyle yoğurur ve poetikayla kurarak yeniden sunar… bu roman olur, öykü olur, sahne eseri olur… Göstererek anlatan…

Bu kurulan yeni dünyada gerçek dünyadaki gibi  yer vardır, zaman vardır, kişiler vardır, mekan vardır… bunların hepsinin yaşam gerçeğine benzemesi gerekmez, ama yaşam gerçeğinden daha sağlam olması gerekir, çünkü hayat rastlantıları affeder, ama sanatta olağan karşılanmaz ve  bağışlanmaz

Yapı, olay örgüsü, kişiler, zaman:

YER ZAMAN,KİŞİ VE OLAY ÖRGÜSÜ:

Her yapı bir plan çerçevesinde bir varlık sebebine bağlı  bir yığın unsurun bir araya gelmesiyle oluşur. Poetika öykülemenin içinde yer alan her unsurun amaç dışında kullanımını reddeder,  oysa hayatın içinde işe yarar ya da yaramayan çok şey vardır.

Kurgu: Öyküde olay örgüsü anlatılacak olandır. Bir çatışma ve gerilim unsuru ister bu anlatım. Romanslarda ve eski halk öykülerinde olduğu gibi bir gerilim. Sonra gerilim çözümlüdür… ama günümüz öyküsünde bu gerilim zaman zaman çözülmez… sanılsa da bu tip öyküler okura bir şans verir, kişi o öyküyü tamamlar…

Mekan:

Kişiler: karekter ve tipler:

Genel özelikler içeren tipler yaratılır öykülerde…örneğin cimri bir tiptir….bir de karakterler var. Melville’nin intikam hırsıyla denizlerdeki balinalara savaş açan Kaptan Ahab’ı bir karakterdir.  Bu tip ve karakterleri yaratmaktaki inandırıcılık poetikada öykünün gücünü de belirleyecektir. Ben arada düşünürüm: Bekçi Murteza bir karekter midir ,tip midir diye…ya da ince Mehmet…

Yer ve zaman:Uzayda ya da düşte…ya da bir dünya savaşının ortasında mutlaka bir yer vardır, saniyelik,dakikalık ya da yüzyıllar süren bir zaman mutlaka vardır.

 

Metin ve Zihniyet

Döneme özgü etkinlikler her zaman dönemin izlerini taşır. Buna egemen bakış açısı demek de mümkün… O dönemin kültürü, sanat anlayışı, gelecek kaygıları, büyük ortak tehlikeler, ya da bireysel acılar o yazıya yansır… Bir sanat eseri ya devrinin devamı ya da reddidir… Bağımsız ve köktenci olamaz…

Örneğin bütün destanlarda kahramanlar iyi dövüşür, vurur kırar, fiziki güç önemlidir. tüm masal yoksul, zavallı insanlar büyük güçlerle savaşır ve onları aşarak gökten düşen üç elmayı paylaşır…

Mekan olarak örneğin masallarda ve destanlarda mağaralar ortak mekanlardır… Buradan… hareket ettiğinizde masalların ilk dönem insanlık ürünleri olduğunu fark edersiniz.

Siz döneminizin egemen görüşünü ıskalayarak çağları aşan bir yapıt üretemezsiniz, poetika bunu reddeder..

..

Tema:

Tema çatışmadır aslında, yaratılan çatışma… tema insana özgü bir gerçekliği dönemin şartlarını göz önünde tutarak çatışmasın anlatır…

Tema nedir, gösteren ve gösterilen ilişkisi

Edebi öykülerde hayal ve gerçek çatışması çok sık rastlanan bir tema yaratma yoludur. Doğa insan çatışması da kullanılır, olmazlar ve olur da bir çatışma nedenidir…

-1950’ler de sanayi

-Tanzimat ailesiyle problemler yaşayan mürebbiye elinde yetişmiş çocuklar.

-Cumhuriyet kuruluş, devrimler… bir çatışmadır gerçekte…

Dil ve Anlatım:

Anlatım düşüncenin temanın duygunun kısaca anlamın sözle davranışla ya da mimiklerle karşındakine aktarımıdır. Edebi metinde anlatım bir olay çevresinde gelişir ve farklı durumların ruh halinin dile getirilmesiyle çevresinde metinde ifadesini bulur. Anlatım bütün edebi metinlerin ham maddesidir, bu nedenle içinde iyi bir temel poetik özellikler olmayan bir öykü bile iyi bir anlatıyla süslendiğinde başta başarılı gözükebilir…

Anlatan kişiler:

Yazar anlatma görevini bir anlatıcıya yükler… okur bu anlatıcıdan öğrenir olan biteni… bu anlatıcı kurmaca bir kişidir. Olayın içinden bir kişi olabileceği gibi… dışarıdan her şeyi bilen bir anlatıcıda yaratılabilir…

İlahi anlatıcı diyoruz bu kişiye…bu kişi kişilerin zihninden geçenler dahil her şeyi bilir ve aktarır…

Kahraman anlatıcısı ise olayın asıl kişilerinden biri tarafından anlatılır: örneğin Beyaz Balina’da da kurtulan tek kişi anlatır olayı:İsmail.

Gözlemci anlatıcı: Gözlemci biraz daha gerçekçidir, çoğu kez üçüncü kişidir, merkezde değildir. Bir kamera tarafsızlığıyla ortamı aktartır. Ama olaylara uzaktan gözler…

Poetika o metinde anlatıyı başlatanın sonuna değin onun götürmesini bekler. Bunu başaramayan kimi edebi ürünler ancak üretenin tarihi, siyasi ya da başka gerekçelerle önemsenmesinden kaza kurbanı olmaktan kurtulurlar. Namık Kemal’in ilk roman denilen İntibah buna örnektir…

:

Metnin katmanları: Anlatmaya dayalı metinlerde dil, şiirsel edebi bir biçim de kullanılır. Bizim bu anlatıda  kullandığımız dil edebi metine uymaz… Yan anlamlarla zenginleşmiş bir dil kullanılır ve bu dil edebi metnin her kezinde yerinden yeniden okunmasına yaratılmasına ve zenginleşmesine, her okurca başka başka anlaşılmasına da  neden olur… yani edebi metin durmadan çoğalır… Düzyazılarda tek anlam ve edebi metinlerde çok anlamlılık vardır.

 

 

Metin ve Gelenek:

Her metin kendi tarzında daha önceki yazılmış metinlerden yararlanır, birden ortaya çıkmaz, bir geleneğin devamıdır. Tanzimat döneminin romanları daha önceki mesnevi ve halk hikâyelerinden etkilenmişlerdir.

 

 

Anlama ve Yorumlama:

 Bir metnin anlaşılması ve yorumu tamamen okura bağlıdır. Okurun düzeyi, anlama arzusu, zihinsel gücü anlamaya ve yorumlamaya biçim verir. Edebi metinler çok anlamlı metinlerdir. Her okunduğunda başka bir anlam kazanırlar. O yüzden hiçbir edebi metni yazarı açıklayamaz, onu her okur başka türlü açıklar…

 

 

Metin ve yazar ilişkisi:

Edebi metinlerin içeriği ne olursa olsun, zıddı, aynısı, izlenimi çarpıtılmışı veya değiştirimi olsa da yazarın yapısal etkilerini taşır.  Yazarların yaşadıklarından etkilenimi ve bunları yazısına aktarımı doğrudan doğruya değildir, Olay örgülü metinler hiçbir zaman belge değildir. Yaşamın türlü gözlerden aktarımıdır. Yani sanrıdır.

 

Manzume ve şiir:

Eskiden bütün dizelerle yapılan anlatıma şiir denilirdi. Günümüzde ise, özel bir dili olan çağrışım ve imgelerle yeni ve farklı anlamlar meydana getiren yan anlam bakamından zengin metinlere şiir denmeye başlandı.

Düz yazı örneklerinde cümlelere kullanılarak amaç gerçekleştirilmeye çalışılır. Zaman zamansa dizelerden yararlanarak anlatım yapılır.

Öyküye çok yakın duran bir şiir türü var, belki ilkel şiire geçişin başlangıcı manzumeler:

Olay anlatan yazılara yakın yazılardır manzumeler. Sanatsal bir söylemle yükselen imgelerle zenginleşen anlamı ancak sezdiren manzumeler şiir adını alıyor.

Seyfi BABA

Geçen akşam eve geldim. Dediler:

  • Seyfi Baba

 

Hastalanmış, yatıyormuş

                               -Nesi varmış acaba?

-Bilmeyiz, oğlu haber verdi geçerken bu sabah.

-Keşki ben evde olsaydım…esef ettim,vah vah!!!

Bir fener yok mu verin,nerde sopam? Kız çabuk ol!

Gecikirsem kalırım beklemeyin…zira yol

Hem uzun,hem de bataktır.

Mehmet Akif ERSOY

 

Şiirde Ahenk:(ses ve ritm}

Şirini müziğe gereği yoktur. Şiire müzik katmak olsa olsa kötü bir yemeği baharatlarla zenginleştirmeye çalışmak demektir ki, gerçeği değiştirmeyeceği gibi , sorunun daha da belirginleşmesine neden olur. Çünkü şiirin kendi ritmi ve ahengi vardır.

 

şiir dili günlük dil, yazı dili ayrımları:

Şiir, bildiğimiz anlamda bir dil kullanmaz, o belki de bilinen hiçbir dili kullanmaz. O bir sihirli jargondur, ama öyle bir jargondur ki, her şairde yeniden belirir ve şöyle ya da böyle bir çok okur onu tanır, anlar.

 

İmge:

Gel bahar,

Gel bahar erit bu yolun karını

Geçen seneleri anmayalım hiç.

Dinle bülbüllerin şarkılarını

Güllerin kıpkızıl şarabini iç…

Kişileştirme sanatı yapılmış.

Şiirin kişiden kişiye değişen duygulanımlarını, hislerini anlatmak için herkesin kullandığı sözcükler ve anlamlar yetmeyecektir. Şair bu farklı nüanslardaki anlamları imgelere yükler. İmgeler gerçekte bir söz sanatı, mecazlı söyleyiştir. Böylece aynı sözcüklerle ama bin bir renkte anlamlar üretir. İmge şiirin bir sözcüğünde olabileceği gibi bütün şiirde de olabilir.

 

şiirde yapı 

“Gönül kuşunun yuvası perişan saçlarındadır

Nerede olsam ey peri gönlüm senin yanındadır.”Fuzuli

 

“Ne zaman seni düşünsem

Bir ceylan su içmeye iner

Çayırları büyürken görürüm. İlhan BERK

Şiirdeki yapı ses ve anlam kaynaşmasından oluşan birimlerin bir tema etrafında birleşmesinden oluşur, dörtlük,kıta,bent,dize gibi isimler… alır

Şiirde tema: 

Şirin anlattığı sezdirdiği bildirdiği ,yani şiirin yazılış nedenidir tema. Temayı ayırmak şiirin bütünü parçalamaya uğraşmak demektir ki doğal olarak zordur, çünkü şiir hammaddelerin bir araya gelmesiyle oluşmaz, her maddeden yeni bir madde oluşturur.

ağaç- soyut çamağacı soyut

 

Şiirde gerçek ve anlam:

Her imge güc kaynaklarını gerçeğe uzatır, ama sanatta gerçeğin dönüştürülmesi söz konusudur. İnsan uzun bir tarihin bir toplumun bir ailenin mirasçısıdır, bu özellikleri kendi içinde harmanlar ve yenİ bir dünya tarihi yazar.  O yüzden her yazılan her okurda başka bir gerçek yaratır.

 

 

 

Şiirde zihniyet gelenek:

İnsan eliyle yapılan her şey, geçmişten, yapılandan pay alır geleceğe uzanır. Yaşanan dönemin görüşlerinden etkilenir. Garip döneminde bu akımın dışında şiiri yazamazsınız, yazarsanız bile bir başka gelenekle sıkı ilişki halindesinizdir, ya da tüm gelenekleri, anlayışları reddederek yaparsınız bunu.

Aşağıdaki şiirlerin üreten ve  temasal farklılıklarına karşın biçimsel ve söz kullanım benzerlikleri buna örnektir.

 

 

 

Ellerimiz Gibi

Hayvanlar konuşamadıkları için

Kim bilir ne güzel düşünürler

Tıpkı ellerimiz gibi

 

Ah okumaya başlamadan önce

Çiçeklere su vermek lazımdır.

 

Melih Cevdet  Anday

 

 

HARBE GİDEN

Harbe  giden sarı saçlı çocuk!

Gene böyle güzel dön.

Dudaklarında deniz kokusu,

Kirpiklerinde tuz

Harbe giden sarı çocuk!

 

ORHAN VELİ

 

Halk şiiri geleneği

Divan şiiri geleneği,serbest şiir geleneği

Bir divan şiirinin temel özelliği:

Bir işir parçasını aldınız diye şiir bozulmaz

 

 

Şiirde yorum:

Okurken her şiiri kendimize göre algılarız. Kendi ufkumuza kendi kanatlarıma göre…o şiir ne fazladır ne eksik,bize göredir. Edebi metin zaten çok anlamlıdır, o mutlaka bize göre  de yazılmıştır.

 

Metin ve şair:

Şairle metin arasında çok sıkı bir ilişki vardır, ama üretilen asla birebir kişinin hayatı değildir, öyle olduğunu iddia etse bile…Onun hayatını bilmek bize sadece şiiri hakkında fikir verir…

Kötülüğün şairi Bodleri tanımadan şiirini incelemek doğru değil.

 

Konuşmak en kolay yaptığımız… Oysa yukarıda özetle ve kısmen değindiklerimize bakılırsa dünyanın en zor işi… Gündelik yaşamı üç yüz beş yüz sözcükle götürdüğümüzü düşünürsek bu bilgileri tümüyle kavrasak bile uygulayacak alan bulamayız sanki. Durduk yere de bayramlık konuşmalar yapmanın çok sevimli olmayacağını edebiyat yapma deyimiyle anlatmış toplum. Unutmamalı biz çağlar ötesine ulaşacak sanat yapıtlarından söz ediyoruz. Tasalanmayın,  Kasap Bahri’den bonfilenin iyisini almak için şiir okumak zorunda değilsiniz. Kitap yazmak da…

Yine de  çevrenize inandırıcı gözükmenin yolunun bilgiyle donanmış, estetik sözden de geçtiğini hep aklımızda bulundurmalı...

 

 

bottom of page