top of page

İNCE MEMED de YOK ARTIK!!!

*

"O gün bu gündür İnce Memed bir daha gözükmez.

O gün bu gündür Dikenlidüzü Köylüleri, çift koşmadan önce çakırdikenleri ateşe verirler. İşte tam o günlerde Alidağ’ın doruğunda bir top ışık patlar, üç gün üç gece yanar durur."

*

Sen var ya HAYAT ne şeytan, ne puşt, ne alçak, ne muthişsin. Nerden bulursun o aklı, o ince fikri? Dünyanın en değerli mücevheri inciyi gider çirkin bir kabuğun içine hapseder, bana da bul dersin...

 

Bir damla SIRRI öğretmek için, cehennemlerine sokar, ruhumu Araf'ta çürütür, umutsuzluktan delirtir, acılardan inletir, bütün yaşamımı zehreder, en mahzunundan ve hızlısından bir ölümü özlediğim gün kasvetli bir cemreyle gülümser, artık azatsın, sonunda hayatın hikmetini öğrendin, der, nerede işime yarayacağını asla kestiremediğim, herhalde öteki dünyada kullanacağımı düşündüğüm kırmızı kurdeleli diplomamla elimi kolumu sallayarak gitmeme göz yumarsın...

*

Van'ın Erciş'inden göç edip gelen bir Kürt ailenin çocuğu olarak bir Türkmen köyünde üvey kardeşi Yusuf’la büyür, Çukurova'da.

 

Sekiz yaşında bir koyunu kesmeye çalışan eniştesi kurban yerine bir gözünü kesip kör eder onu ...

 

Ne kadar olağandır, Anadolu'da, gözsüz kalmak, parmaksız kalmak, sakat kalmak; kalmayan yadırganır...

 

Babası Sadık'ın sahiplenip bakıp büyüttüğü, birlikte büyüdüğü üvey kardeşi Yusuf, bir kan davası sonucu babası Sadık'ı namazdayken defalarca bıçaklayarak öldürür. Kan davası, beslediğin kargalarca gözünün oyulması az rastlanan değildir, ama bunu zor kaldırır Yaşar Kemal, yıllarca konuşamaz, kekeme olur.

 

Annesi amcasıyla evlendirilir.  Yeni baba kardeşinin katili Yusuf’u öldürme görevini bu evlilikle kabul etmiştir. Kim bilir ne kadar niyetlenir, ne planlar yapar, ama köylülerden biri Yusuf'u ona bırakmaz, öldürür.

 

Ölüm dediğin nedir ki? İnsan dediğin, baba canı, kardeş canı nedir ki, içinden baharlar geçen bir çocuğun tek gözünde...

 

O ortam da bile okumaya çalıştı, ne var ki yaşadığı huzursuzlukların davranış ve eylemlerine bir yansıması, iri yarı bedeninin gücü de eklenince okuldan kovulur.

Türlü işler yapar, bir kitabı yayımlandıktan sonra İstanbul'da alır soluğu

 

Tanıdığı olan Orhan Kemal ve Abidin Dino'nun yardımıyla Cumhuriyet gazetesinde röportajlar yapmaya başlar.

 

Ve İnce Memed yayınlanır.

 

Hiç bir zaman kendi acılarına ağlayan ve ağlatan bir yazar olmadı Yaşar Kemal, kişisel acılarını yastık yapıp insanlığın büyük acılarını anlatmaya koyuldu; hemen hemen bütün kitaplarında kan davası ve ölüm doğanın görkemli cümbüşünde şölensel birer konu oldu. Acı yaşayan için acıdır, Tanrı’nın ellerinde insanlığın hallerinden biridir sadece…

İnce Memed çok hızlı okur bulur, dünyanın bütün dillerine çevrilir. Ardından devam kitapları gelir, ardından başkaları… Gerçekte adları başka, kahramanları  başka, mekanları başka olsa da Yaşar Kemal'in ilk öyküleri PİS HİKAYELER dışında hemen hepsi , bütün kitapları bir İNCE MEMED devamı gibidir. Çünkü İnce Memed'in sırrı, büyük başarısını da açıklar, İNCE MEMED Yaşar Kemal'in kendisİ, İZDÜŞÜMÜdür  aslında. Bir başka deyişle onun hayatın tüm alçaklıklarına karşı içinde oldurduğu, geliştirdiği şövalye ruhlu, asla yenilmeyen, ama asla soysuz  yöntemleri kullanıp alçakça savaşmayan, kazanmak için her yol mubah demeyen  kahramanıdır.  O ruh, o kahraman öylesine bir Don Kişot, öylesine zorlama öylesine ermiş bir kahramandır ki, Yaşar Kemal gibi halkını en iyi tanıyan bir hatibi soyunduğu ve ömrü boyunca da hiçbir zaman vazgeçmediği politika gerçeğinde başarısız bile kılacaktır.  Çünkü politika gerektiğinde çıkarların için her yol mübah demeyi bilmektir, oysa Yaşar KEMAL'in ruhu bunu diyemeyen bir düşsel kahramandır. Başka türlü değil bir çocuğu, koca bir insanı ortasından küt diye çatlatacak onca şaşırtıcı acının garip rastlantısına nasıl dayanırdı?

 

Onun zalimlerin en büyüğü Abdi Ağa'yı bile öldürmesi  öylesine zordur ki, haklılık üretebilmek için sonunda kavuşup evlendiği karısı HATÇE'yi  en korkunç biçimde, yeni doğan bebeğini annesiz bırakarak öldürtür, ağaya... Ve artık elde ettiği tartışılmaz evrensel haklılıkla , yine de okurun ve seyircinin baskısına dayanamayıp Abdi Ağa'yı vurur...

*

Sen Var Ya Hayat, Öyle Şerefsiz, Öyle Alçak, Öyle Namussuzsuz ki,

Cehenneme Saklarsın Güzellikleri, Ermek, İstersen Git Bul Dersin...

 

Yaşar Kemal, cehenneme inip buldu o sırrı, alıp geldi. Böylece o yoksul, eğitimsiz ve yetim çocuk, çağdaşları kentlileri, okumuşları, en çok bilenleri aştı, dünyanın en büyük romancılarından biri oldu. Nobel'e aday gösterildi.

 

Elbette dünya onu her seferinde gene yendi, ancak kitaplarda kazanır donanımsız, desteksiz çıplak haklı ve  İnce Memed, gerçek yaşamda efsane kar gibi erir; Nobel'i Anavarzalı garibana mı vereceklerdi? Hala dünyanın en iyi anlatıcılarından biriydi, ama kitapları " Yatmadan Önce Yüz Fırça Darbesi" nin yanında satmıyordu bile.

 

Önce Tilda'sı gitti, değişen ve piçleşen dünyada yapayalnız kaldı koca çınar... Artık algıladığı dünyanın başka bir yer olduğunu ve İnce Memed yasalarının hükmünün bittiğini tümüyle anlayarak sekiz yıl daha yaşadı.

Yenilmek değil, umutsuzluk insanı öldürür. Oysa onu Anavarza'daki Hemite köyünden alıp dünyanın doruğundaki tahtına güvenle oturtan sihir umuttu, alkıştı. Onu uzun yaşatan dişiyle tırnağıyla savaşsa da başarmışlık hissiydi...

 

Şimdi uğruna savaşacak bir şey yoksa savaşsa da anlayacak tek bir tanrı kulu kalmamışsa ne için yaşayacaktı?

 

Geldiği gibi anlamış, kabullenmiş, dünyanın sırrına ermiş ama alçak gönüllü gitti Yaşar Kemal... Bir gün kitaplarının ve İnce Memed'in yeniden anlaşılacağı gün dönmek üzere, o zamana değin çekti gitti...

 

Aynen kitaptaki gibi...

 

Bir daha onu kimse görmeyecek... Sadece haklı intikamın tüm sırrına eren ve hala soylu kalanların görebileceği bir an hariç... Dikenlidüzü Köylüleri, çift koşmadan önce çakırdikenleri ateşe verecekler. İşte tam o günlerde Alidağ’ın doruğunda bir top ışık patlayacak, üç gün üç gece yanıp duracak.

İşte o ışık Yaşar KEMAL'dir...

 

Dünya durdukça Türkçe'nin üstünde dünyanın en uzak köşesinden görülebilecek kadar engin parlayacak... Haksızlıkların, talihsizliklerin yakarak büyük yaptığı bir Kürt çocuğu bin yıl sonra dünyanın tüm çocuklarına Türkçe efsaneler anlatacak... Hala Kürt, Türk diyenlere bile...

*

Ah hayat! Ne onursuz, ne şerefsiz, ne namussuz ama ne çok bilen, müzip, oyunbaz bir öğretmensin sen. Dünyanın bütün sırlarını cehennemin içine hapsedip, ilgisi olmayana hiç dokunmayıp,  meraklısı bizleri öğrenmemiz için oralara salman neyse de, ömrümüzü cayır cayır yanmaya verip geri döndükten sonra, yüzünde şeytani bir gülümsemeyle, artık erdin, azat oldun... huzurla ölebilirsin, demen yok mu?

*

 

Şenol Yazıcı, 28 Şubat 2015

 

bottom of page