top of page

BAZEN ÇARPACAK DUVARI KENDİMİZ YARATIRIZ;

HEPSİ KAZA DEĞİLDİR.

 


Kuşkusuz, her birimiz, ister yazı çizide; yani sanatta, ister futbolda, ister şarkıcılıkta, ister akılda, ister para kazanmakta, ülke yönetiminde, isterse aşkta, evlilikte ... akla ne gelirse o alanda parlayan ve cilalanan yıldızlardan, böylece imrendiğimiz yaşamların tadını çıkaranlardan hiç de aşağı değiliz. Ulusal şöhretlerin çoğunu cebimizden çıkarırız. 

Öyledir de neden çoğu uçuşumuz bir duvara çakılarak sonlanır?


Ya Rusya'nın işidir bu ya da Amerika'nın... İyi ki varlar; kurt dedemizin de kahırla anlattığı yenilgiye dönen şanlı yürüyüşlerinin kırık açıklamasıydı bu, bir yere varılmıyorsa ya kederdendir ya da kötü komşulardan... Hem böyle anlatırsak savaş alanında terk ve ihanet ettiklerimizin hüznü de düşer yakamızdan. Rahat uyuruz.

Oysa göremediğimiz, popüler kültürün halayında yer almak bazen bizim ömrümüzü de aşacak bir emek, kültür, birikim işidir, kendimize vehmettiğimiz yeteneklerin ve güçlerin ötesinde donanım ister, taşranın yumruğuyla, arkasıyla, dayısıyla var olunacak hiç değildir. Elbette emekle, çalışmakla da aşılmayacak Kafdağı da değildir.


Paydası bizden olmayanların ürettiğinden geleceğimizi aramak yerine kendi emeğimiz üstünde onurla yükselmeye çalışmanın en doğrusu olacağını, çağdaş üniversiteler değil, arkaik dönemin ümmi cami hocaları bile söylerdi bize...

Anlamak bu kadar uzun sürmemeli...

O zaman Anadolu'nun korku tabanlı o meşum ve karanlık seyirciliğini, galibi bekleme sağlamcılığını bırakıp kendimize sahip çıkarak başlayalım mı? Demedi demeyin; yarın tutanacak dal bile kalmayabilir.
16 Şubat 2013

 


***

 

 

 

 

 

 

bottom of page