Resim: Gustave Boulanger, Yağlı boya, köle pazarı
----------------------------------------------------------------
İLGİSİZ AMA…
Güzel sözdür; tarihten ders almayan sağlıklı gelecek kuramaz… Ders almak diyor ama… Tarihi yinelemek, nehri tersine akıtmak, geçmişinde yaşamaya çalışmak olmasa gerek…
Yüz yıl önce Amerikan’ın asıl sahipleri, Kızılderililer'in imhası bitirildi, o en masum ve arı kavim, Tanrı inancını bayrak yapan engizisyoncu Avrupalılarca Tanrı'nın gözü önünde toplu olarak yok edildi ; dünyanın dört bir yerinden, yani dağdan gelenler tarafından bağlarında hem de… Amerika'yı kuranların 1492’den bu yana en az 15 milyon Kızılderili’yi öldürdükleri tarihçiler tarafından kabul edilir.
Yüz yıl önce Afrika’dan zorla getirilen ve yüzyıllarca tüm haklarından yoksun, hayvanların barınamayacağı koşullarda yaşamaya ve çalışmaya zorlanan, alınıp satılan dev bir köle kitle vardı; zenciler…Hayatının hiçbir değeri olmayan insanlar… Afrika’dan Amerika’ya götürülen zenci kölelerin 16 milyonu 1492-1807 tarihleri arasında çeşitli şekillerde hayatını kaybetti. Düne kadar oy kullanamaz, beyazların olduğu yerlere bile giremez, onlarla eşit koşullarda yaşayamazlardı. Ola ki birileri 1861'de "EYALETLER SAVAŞI'yla" uygulamaya konmaya çalışılan uğruna başkan Lincoln de öldürüldüğü, köle karşıtı yasalar uygulanır, diye de, kurucuları iç savaşın subayları olan Ku Klux Klan diye sözcüğün tam anlamıyla faşist bir ırkçı örgüt nöbetini tam teçhizat günümüzde de hala sürdürerek yaşar.
Bugün ikinci kez seçilen Amerikan Cumhurbaşkanı bize Müslümanlık olasılığıyla hayli sevimli de gözüken bir zenci: Obama… Dedelerinin intikamını almayı düşündüğü olur mu acaba? Ya da onu seçenler bu varsayımı akıllarından geçirir mi? Biz de olsaydı... Gerçi Amerika'da da 19.yüzyılın sonunda göç etmiş 1.200.000 Osmanlının torunu var diyor tarihçiler, ama demek uyum sağlamışlar.
Bugün, bu Çinli, Afrikalı, Japon, İrlandalı, Yahudi, İtalyan, Osmanlı… şaşırtıcı binbir gensel kökle 250 yıl önce bir devlet oluşturan bu karma ulus, geleceğini kurmuş, dünü kendi koşullarında anlamayı ve anlatmayı derslerde bilim adamlarına bırakmış, geçmişi sorun etmekten vazgeçmiş, fakat dünyayı, özellikle zengin doğal kaynakları olan, azgelişmiş stratejik ülkeleri sorarsan adalet adına derin dert edinmiştir. Bu nedenle de herhâlde caydırıcı yanı da olan bir Amerikalının kılına dokunulamayacağını, ama kendilerinin her yere, dünyanın en mahrem yerine bile dokunabileceklerini tüm dünyaya dikte ettiren bir anlayış, gıpta ettiren orijinal bir ulusçuluğu, milliyetçiliği geliştirmiştir?
Ve biz, en az bin yıldır bir arada yaşayan, her türlü yoksulluğa, ortak düşmana, onca savaşa, yıkıma ve zaman zaman başlarına geçen en basiretsiz yöneticilere karşın örnek bir dirençle yaşamayı, var olmayı başaran, en zorunu, yedi düvele karşı Kurtuluş Savaşını veren ve zaferle çıkan ve bugüne gelen Türkiye halkları, ne var ki en kolayını bunu, bir ideal, ülkü birlikteliğini başaramadık… Dünküler basiretsizdi, hatta diyelim ki kötü niyetliydi, ya biz?… Çocuklarımız sorumsuzluğumuza uydurduğumuz gerekçelere kanacaklar mı dersiniz?
Şimdi çözümü geçmişte arıyoruz.
Geçtiğimiz yollarda geleceğimizi bulacağımız doğruysa, evrim teorisine göre süreç, itikat sahiplerine göre Tanrı, hiçbirine inanmayanlara göre doğa, gözlerimizi başımızın arkasına neden koymamış ki, şaşmamak elde değil. En azından bizim…
İlgisiz ama çok da merak ediyorum, tıpkı işleri kesat giden bakkalın veresiye defterlerini karıştırması gibi, geçmişiyle bu denli uğraşarak ondan her defasında bilime ve akla aykırı sonuçlar elde etmek ve ters eğitimle gelecek kurmak hangi tür umarsızlığın adıdır, bu, her çaresiz kalan insana özgü bir halse, toplumsal haline ne denir?
Şenol Yazıcı, 3 mart 2013