top of page

Bir Etkinliğin Anatomisi


Fadime Y. KAROĞLU


Sekiz yıl geçmiş, ilk dergi kimse-SİZ’den beri… Sonra maviADA’ya başladık… Başladığından bu yana elimden geldiğince katkıda bulunmaya, yaşadığım Yalova’da tanınmasına çalışmış, adım adım büyüyüşünü, bütün ülkede kök, dal, budak salışını kıvançla izlemiştim. 
Sonra baştan beri düşlediğimi yapmak, yaşadığım kentte büyük bir etkinliği hayata geçirmek istedim. maviADA Dergisi, ülkenin birçok kentinde, Tüyaplarda, bazılarına benim de katıldığım, yazarlarıyla etkinlikler düzenliyor, altından da başarıyla kalkıyordu, neden Yalova’da da bir etkinlik yapmayalım diye düşünmüştüm. Bizim bir beklentimiz yoktu, ama konukları düşününce bir destek bulmamız gerekiyordu. 


. Sonunda o koşulları yakaladığımızı düşünüp, yaklaşık bir yıl önce, seçimlerden hemen sonra maviADA Dergisi yönetimi adına, Yalova Belediye Başkanı ile görüşme talep ettim. Edebiyat Günleri adı altında iki üç günlük bir etkinlik yapmak istediğimizi anlattım. Belediye olarak ne gibi desteklerde bulunabileceklerini sorduğumda ne kadar çok emek isteyen bir işe başladığımızı bilmiyordum. Başkan olumlu yaklaştı. O günlerde gazetelerde yeni seçilen belediye kültür sanata ilgisizlikle suçlanıyordu. Tanı-dığım başkanın sanata böyle olumsuz bir yaklaşımı olacağına inanmıyordum, bizim girişimimize de olumlu bakacaklardı. Halk da zaten kültür sanat etkinliklerinin eksikliğinden yakındığına göre büyük ilgi gösterecekti. Sonunda dergiye düşüncemi açtım.
Daha önce birkaç kez Yalova’ya etkinliğe gelmiş olan derginin genel yayın yönetmeni Şenol Yazıcı: Yalova için bir şeyler yapmayı ben de isterim. Ne var ki halkın yakınması politik bir hesap, kimse gelmez orada kültür sanat etkinliğine, şarkıcı filan olsak hadi neyse… demişse de, onlarca abone ve okurlarımızın bizi yalnız bırakmayacağını, yerel gündemden hepsinin de aydın olduğunu düşündüğüm grubumun kesin orda olacağına inancımı, ayrıca çoğu kültür sanata düşkün ülkenin çoğu kentinden çağdaş Yalova’nın böyle bir programa ilgisiz kalmayacağını… yineleyen kararlı savunmam sonunda kabul edip çalışmalara başladı. 
Bir süre de etkinliği duyurmaya, kamuoyu oluşturmaya çalıştık. Olayın bu yönüne çok yabancıydık. Yazmakla, dergi yapmakla organizasyon bambaşka şeylerdi.


Böylesi durumları iyi değerlendirdiğini sonradan öğreneceğim , becerisine inandığımız İzmirli  dergimizin de temsilcisi olan , okullara yazdığı kitapları  satan bir hanımın, etkinliğe yararı olur diye aklımı çelmesiyle, çelmesi ne ısrarlı zorlamasıyla okullara söyleşilere yöneldik. Kitaplarını beğenmeyen milli eğitim okuma kurulundan güçlükle onay da aldım ona. Etkinliğimize okur yaratmamıza katkısı olacağını düşünüyordum bu çalışmanın. Ayrıca kadın kendi satılacak iktaplarından dergiye pay vereceğine söz vermişti, bizim kitaplarımız da satılırsa birkaç dergiyi sorunsuz çıkartacaktık. Şenol Yazıcı ise hiç onaylamıyordu böyle bir eylemi. kadının çok niteliksiz yazdığını, daha önemlisi tam bir tüccar gibi çocuklara yaklaştığını iyi bildiğini söyleyecek beni vazgeçirmeye çalışacaktı ama ben yararlı olacağına ikna olmuştum çoktan.  Baştan taraftar olduğum,  okul etkinliği, daha ilk uygulamada bana da acımasız yoz bir  ticaret, bilinçsiz çocukları aptal müşteri yerine koymak gözükünce , o gün iyi de kitap satmamıza karşın başladığımız  işi,  kentin bütün okullarını dolaşmaya kararlı görünen arkadaşa bırakıp vazgeçtik. Gerçi sonradan o arkadaşın kitapları,  alan kimi öğrenci ve öğretmenlerin  şiddetli olumsuz eleştirileri sanki biz zorla alın demişiz gibi çok başımızı ağrıtacaktı  ama bulaşmıştık bir kere. Yazar arkadaş dergiye söz verdiği kitap satışından payı da vermeyince Şenol Yazıcı'nın da hışmına uğrayacaktım, ne varki artık yapacak yoktu Etkinliğe de katılmayı çok arzu eden o arkadaşı etkinliğe katmayarat ve dergiden de çıkararak avunacaktık


Bir yılda ona yakın kez gelip gitti Şenol Yazıcı Yalova’ya, bu amaçla. Bir  çıkarımız olmayan etkinlik için birkaç dergi parasını cebinden harcadığını söyleyip kızıyordu. Türlü etkilerle belirlediğimiz program çerçevesini değiştirmek zorunda kalacaktık. Başta yerel kültür sanat ilgililerine yazanlara da yer vermeyi düşünmüştük. İlk o zaman moralimiz bozuldu. Onere etmeyi düşündüğümüz, görüştüğümüz bu kişilerin kimisi belediyeye karşı tavırlı olduklarından kabul etmedi, kimisi de çok istekli olsa da siyasî hesap ve çatışmalarını önceleyen, programı seçimin rövanşı gören tavırlar sergileyince programın niteliğinin bozulacağını görüp vazgeçtik, kimisini de belediye istemedi. Ama bu iyi niyetli yaklaşım ve çağrılarımızın kimilerinin kulağına kar suyu kaçırıp program üstünden belediyeye ve akıldışı bir mantıkla yaptığımızı bir tür siyasî işbirlik görüp bize de sataşmalarına fırsat vereceğini kim düşünebilirdi? İnsan çok ilginç ve acımasız…  İçin konuştuğumuz yazar ve şairlerin kimisi bize uymayan türlü koşullar beklentiler dile getirince onları da devre dışı bıraktık. Yoğun işlerinden fırsat buldukça birlikte plânlama yapmaya çalıştığımız belediye başkan yardımcısı, Yalovalının popüler olana ilgi gösterdiğini, kültür sanata duyarsız kalacağını, popüler olanlara bakmamızı söylese de, biz teşrifatçı ya da organizatör değiliz, yapacaksak gerçek kültür ve sanat adamıyla yaparız dedikçe, iş uzadı. Sonunda Şenol Yazıcı adlarını vereceğim sanatçılarla ve koşullarda olacaksa olacak, yoksa ben yokum, deyince, etkinliğin adını koyduk. 


Tek bir medyatik kişiyi getirip tüm sıkıntılardan kurtulmak varken, gerçekten alanında değerli ama edebiyatla ilgilenmeyenler dışında çok bilinmeyen yazarlarda inat etmemizin doğru sebepleri vardı. 
Birincisi o insanlar yazın dünyasında kimse bilmese de çok önemli yerdelerdi. Bir yazar olarak yanlarında olmaktan gurur duyacağımız bir yerde. İkincisi medyatik olan para almadan gelmeyecekti, para verilecekse bizim ne işimiz vardı, açıp telefonu getirsinlerdi, organizatör değildik biz, Üçüncüsü de gelenin bize teşrifatçı muamelesi yapmasını kaldıramazdık. Tek beklentimiz edebiyatı olduğu kadar, dostluğu vefayı bilen, küçük olumsuzlara sorun üretmeden bizimle katlanacak, dergiye dost kalacak, erdem yönü de güçlü insanlar seçmekti. Yarın merhaba demeyeceğimize neden emek verelimdi. 
İlk kitaplarını Yalova’da yaşarken yayımlayan derginin yayın yönetmeni Şenol Yazıcı, kente bir borç, yaralarını sarmaya bir milât ve ışıyan yüze bahar gibi bir başlangıç olarak gördüğü bu programın ana başlığını da “Yaralı Bir Kentin Işıyan Yüzü” olarak seçmişti.
Zamanı koşulları uyan, bizi beklentileriyle yormayacak nitelikli yazarları bulma, plânlama, davet ve ikna çalışmaları haftalarca sürdü. Sonunda çerçeve oluştu. Konukların karşılama, konaklama ve ağırlama işleri de Şenol Yazıcı’nın yoğun gayretiyle bir düzene kavuşunca rahat bir soluk alabildik.


Etkinlik, Cumartesi Pazar iki günü kapsayan 15- 16 Mayıs tarihleri olarak çoktan belirlenmişti. Bu aksilikti. Gece düşündüğümüz programları için boş salon bulamayınca gündüz yapmayı kabul etmek zorunda kaldık. Hava güzel olursa dinleyici bulmakta zorlanabilirdik. Uğur Mumcu Kültür Merkezinin Toplantı salonunda yapılacak olan etkinlikte, Cumartesi günü “Hangi Şiir? ” başlığıyla şiirin sorunsalını şairlerimiz; Pazar günü ise “ Hangi Kültür, Hangi Edebiyat?” konusuyla yazınımızın değişim, gelişim ve açılımlarını kendi pencerelerinden yansıtacak yazarlarımız katılacaktı. Her iki programda dördenden sekiz kişi planlamıştık ve başarmıştık. Ben de yazar olarak katılacağım hangi hangi edebiyat etkinliğinde de program yöneticisiydim. Gel gör ki, etkinliğe birkaç gün kala bir değişiklik gündeme gelecek hayli de canım sıkılacaktı.. İzmitt'ten arada bir dergide şiirleri çıkan İhsan Topçu, Şehol Yazıcı"yı ısrarla arayıp etkinliğe gelmek istedğini söylemişti. Şenol Yazıcı'da ne kadar bahane bulmuşsa da baş edememiş, sana yol parası ödeyemem , belediye kabul etmez bu aşamadan sonra, afişler basılmış adın yer almaz demişti, hem de benim yanımda, ikna edememişti, adam  belediyeyi arayıp da onlar onay verirse katacağımızı söyleyip kendisini kabul ettirince. sonunda çaresiz kabul etmişti. Ona yer bulmamız gerekiyordu, adam şairdi, dört şairin arasına onu koymayı düşündük ama şairlerden biri olmazlanınca, bu kez, gelmek istiyorsa yazarlar arasına katılabileceğini söyleyecekti Şenol Yazıcı, ama bu onu durduramayacak, İhsan Topçu, herkesin eşiyle katıldığı etkinliğe yanında da bir bilinmeyen ama rahat bir adamla katılacak, belediyenin de yatılı konuğu olacaktı. Salondaki konuşmasını bile yazdığı bir kağıttan ancak okuyan bu şair nedeniyle , ben programdan çıkarılıp sunucu yapılacaktım, Şenol Yazıcı tarafından. Görünen Yazıcı,  okullara etkinliğe getirmemize sebep olduğum kötü yazar, ama kurnaz bir pazarlamacı olan  hanımın kötü kitaplarının hıncını da benden almıştı.

 

Yine de benim için önemli olan etkinliğin gereçkeleşmesiydi.

Katılacak yazarların seçimi, sunum, fotoğraf çekimi, basın bülteni duyurular ve tanıtım konusu, Şenol YAZICI’nın yoğun çabası ve  titizliğiyle sonunda halledilecekti.


Etkinliğe bir kaç gün  kala kızımla çarşıya çıkmıştık birden kızım:
"- Anne bak fotoğraflarınız!.. dedi.
Şehrin ana caddesinde “Yaralı Kentin Işıyan Yüzü, Yazarlar buluşuyor” yazan kocaman bir pankartta benim ve diğer katılımcı yazarların resimleriyle  asılı durmuyor mu? Şenol Yazıcı gene kıyamamış, en azından afişlerde yer vermişti. Gurur, heyecan duydum, gönendim… Meydanın bir başka köşesinde de aynı büyüklükte diğer bir pankart asılıydı. Onda da şairler vardı,  resimleriyle birlikte: “Şairler Buluşuyor” afişi yer alıyordu. Mutluluğum bir kat daha arttı. Bu bizim, yani maviADA’ nın başarısı, Yalova’ya bir armağanıydı. Kendimi yaşadığı kente çok şey vermiş gibi duyumsuyordum.

Bu duyuruların dışında davetiyelerde basılmıştı, etkinliğe sözlü davet etmenin dışında davetiyelerden de arkadaşlarıma ve abonelerime dağıtmıştım. Her iki etkinlikte de derginin Yalova temsilcisi yani ev sahibi olarak sunum görevini ben yapacaktım.
Beklenen gün gelmişti… 14 Mayıs akşamı İzmir’den, Ankara’dan, İstanbul ve Çanakkale’den gelecek yazar ve şairlerimizi Yalova belediyesi kültür hizmetlerinin elemanları karşılayacak ve kalacak oldukları otele bırakacaklardı. Bir aksilik olmasın diye konukları karşılamada ben ve Şenol Yazıcı hazır bulunduk. Geç saatlere kadar gelen dergimiz yazarlarıyla güncel konulardan, yazın dünyasından, kitaplardan söz ettik. Hatta gece yarısından sonra aramıza katılan, aynı zamanda bir şair de olan CHP Yalova milletvekili Muharrem İnce de, politik söylemleri ve şiirleriyle sadece büyük millet meclisine değil, bizim o küçük meclisimize de renk kattı.


15 Mayıs Cumartesi günü öğleden sonra “Hangi Şiir” konulu ilk etkinliğimizi kalabalık olmasa da seçkin bir izleyici kitle-siyle kusursuz gerçekleştirdik. Gelen izleyiciler arasında kendi şiirlerinden örnek sunanlar dahi oldu. Salonun ancak yarısı doluydu. Kısa süre önce maviADA’nın Bursa Tüyap’taki etkinliğine otobüs dolusu gelen arkadaşlarımdan pek kimse yoktu, ama ertesi güne geleceklerine inanıyordum.


Program sonrasında Yalova’nın ünlü Yürüyen Köşk ve Termal Kaplıcalarını konuklarımıza gezdirirken eşlik ettik. Akşam yemeğini ise deniz kenarında Yalova Belediyesinin hazırlatmış olduğu TİGEM tesislerinde şiirler okuyarak, şarkılar söyleyerek yerken herkes keyifliydi. Günü güzel tamamlamıştık 


Ertesi gün, yani 16 Mayıs Pazar günü sisli giden hava açmış, iyice de ısınmıştı. Etkinliğin olduğu yerde buluşup çay içerken, talihsizlik diyordum, böyle güzel havada günün ortasında kimse gelmeyecek diye kaygılanıyordum. Ne var ki programa ve yazarlara güveniyordum. Ders kitaplarına, Şenol Yazıcı’nın söylediği “Edebiyat bir ulusun, izleği, belleği, dahası kâhinidir” yazılmalı diye düşünüyorum. Öyle benimsemişim. Yalova’ya her gün kırk kitaplı yazarlar gelmiyordu ya. Bu kez program konumuz; Hangi Kültür, Hangi Edebiyat’tı? Bursa’dan, İstanbul’dan bile ona yakın dinleyici gelmişti. Çok kalabalık olacağını bekliyordum. Hele benim grup arkadaşlarım ve yakınlarım da gelsin… o salon almaz diye düşünüyordum. Yalova’da kültür sanat etkinliklerinin azlığından yakınan tanıdığım çok insan vardı. Yazarı, şairi yazınımızın kendi alanlarında en iyilerinden ona yakın kişinin yer aldığı bu etkinlikte, yer yerinden oynamalıydı. 


Ne var ki bir önceki güne göre birkaç kişi daha kalabalık olsa da gene de salonun ancak yarısı doluydu,. Görünen güneşli havayı fırsat bilen benim grup da, yakınlarım da, kentin kültür sanat sevenleri de kırlara kaçmış olmalıydı. On yıla yakın süredir dergimizde adını anarak edebiyatsever, sanat dostu diye reklamını yaptığımız yerel kitapçı dostumuz bile siyasî polemiklerin ticarî yansımalarından etkilenmiş olmalı ki, etkinliğe çiçek göndermekle yetinmiş, gelmemişti. Oysa, dört yıl önce maviADA ona da karşılıksız etkinlik yapıp beş yazar getirmiş ve o zaman başkaları da, hiç düşünmediğimiz bir şeyle, siyasî kimliği bize uymayan bir kitapçıyla işbirliğiyle bizi suçlamıştı. İçim eziliyor.


Şenol Yazıcı'nın onca emeğini düşünüp içerlediğini görmek zor değildi. Etkinliği bırakıp gideceğini bile düşündüm. Geçen bahar İzmir Tüyap’a onu etkinliğe çağıran Kadın Yazarlar Plâtformu etkinlikte yer alan İzmirli yedi yazarına karşın ancak iki dinleyiciyi salona getirebilince etkinliği bırakıp çıkmıştı. Gene yapabilirdi. Salondaki dinleyicileri tek tek saydığını görüyordum, sonunda konuşmaya değer sayı olduğuna ya da durumun nazikliğine hükmetmiş olmalı ki konuşmasına geçti.

Destek veren belediyeye teşekkür edip, Yalova’da yaşayan, söz kültür sanata çağdaşlığa geldiğinde mangalda kül bırakmayan, ama iş uygulamaya geldiğinde ortadan yok olanlara sitem etti haklı olarak. Salonda hazır bulunan belediyeye muhalif kimileri, durumdan vazife çıkarıp konuşmaya kalktıysa da izin vermedi. Homurdanmalarını oturduğum yerden duyuyordum. Kimsenin sanata, güzelilğe aldırdığı yoktu aslında. Her şeyi bozuyor, çıkar için kullanıyorduk. 

Konuşma sırası gelince İhsan Topçu, ancak yazılı kağıttan okuyabileceğini söyleyip güçlükle bulduğu gözlüğüyle zorlanarak okumaya başlayınca salon da bir gülüşme oldu, bu da gerginliği azalttı. Ortam yatıştı. Son anda yerimi alan yaşlı şaire önce kızmışsam da şimdi olumul bakıyordum, katkısından dolayı. Dinleyicilerin de katıldığı keyifli bir söyleşi oldu. Verdiğimiz büyük emeği düşünüp izleyici azlığından yakınsak da duyarlı kişilerin, etkinliğe katılım sayısı elliden fazlaydı, küçümsenecek kadar az değildi gene de. Gönül daha çoğunu isterdi, ama böyle güzel bir havada, bir tatil gününün ortasında kapalı, loş, hatta karanlık bir salonda, edebiyatı sorunsalını dinlemek kimin umurunda? 


Konuklarımızla son çaylarımızı içip onları yolcu ederken aylar süren çalışmanın yorgunluğunu bütün ağırlığıyla hissedi-yordum. Kültür sanatsızlıktan yakınan halkın ayağına gelen etkinliğe yeterince ilgili olmayışını hiç düşünmüyordum desem çok doğru olmaz. Ama asıl önem verdiğim o değildi, maviADA Dergisi üstlendiği bir işi her yönüyle kusursuz başarmış, etkinliğini yapmış, konuklarını eksiksiz ağırlamış mıydı, ona bakıyordum. 
Mutlu ve kıvançlıydım. Keşke Yalova’da yaşayan herkes, kusur bulmak ya da eleştirmek, siyasi ya da kişisel küçük hesapların peşinde koşmak yerine bizim kadar bir şey yapsaydı yaşadığı bu kent için herhâlde çok şey değişirdi. O zaman Şenol YAZICI’nın deyişiyle, bu yaralı kent, onca yıl yaralı kalmaz, yüzü çoktan ışır, çoktan bahar olurdu. 


Merak ettiğim bir soruyu da zamana bırakmıştım; dergi çıkınca görecektik nasılsa. Konuklarımız bize nasıl bakıyor, hakkımızda ne düşünüyor ve bizi nasıl görüyorlardı? Emeğimize değmiş miydi gerçekten?En önemlisi kendi davet ettirerek gelenler ne yazacaklardı?


Kimin umurunda ; surda bir gedik açtık, diyor içim: Her yan engelken yılmadık, kültur ve sanatı pek de sevmeyen bir şehirde dokuz edebiyatçıyla, kimileri çevre illerden gelen her biri elliye yakın dinleyiciyle iki program yaptık.

Daha ne olsun?

bottom of page