Aşağılardan Porsuk’un sesi gelirdi.
Mevsim baharsa Porsuk delirir Sakarya’ya kavuşmadan önce çocuk aklımın algıladığı tüm dünyayı suya boğardı. Geceleri, çok uzaklarda kalmış annemi belki duyarım, diye derin uykulara saldığım aklımı su sesi doldururdu.
Birleştirilmiş sınıflarının birinde birinci sınıfa başladığım okul, köyün dışına, Porsuk nehrinin kıyısında kayaların tam üstüne kurulmuştu.
Sıkılırdım. Gece gündüz sıkılırdım. Karadeniz’e çalan şivemden, böyle dünyalarda varmış diye şaşırdığım sonsuza değin dümdüz bozkır Ankara toprağından, beni daha beş yaşında, sözde adam olursun diye gurbete salmış anneme duyduğum özlemle karışan bitmeyen öfkemden… sıkılırdım.
Yaşıtlarımdan çok erken okula başlamayı büyük bir hevesle kabullenmem de okumayı herkesten önce sökmem de bundandı. Okul bitip herkes birkaç yüz metre ilerdeki köydeki evlerine gidince yapyalnız kalırdım. Oynayacağım, konuşacağım kimsem yoktu.
Kitaplarla o kimsesizlikte tanıştım. İyi bir öğretmen olduğunu düşündüğüm ağabeyimde ne kitap vardı, ne de okuma ilgisi… Polatlılı kentsoylu bir ailenin kızı olan öteki birleştirilmiş sınıfın öğretmeni yengeminse yığınla kitabı dolaplarda diziliydi. Ne var ki hiçbirinin aklına bana şu kitapla başla demek gelmedi. Daha okumayı yeni söken bir çocuğa kitap öğütlemekte beklenmeyecek bir lükstü zaten.
Başlangıçta o kalın kitap çok anlamlı değildi.
Yengeme arada bir gazete gelirdi Polatlı’dan. Bir sayfanın bütününde kocaman bir tüfekli atlı resmi ve tefrika bir romanın başlığı vardı: İnce Mehmet, bilmem kaçıncısı… Dağ gibi bir adamın resminin altına yazmışlardı yazarın adını: Yaşar Kemal.
Öyle tanıdım.
Kalın bir kitap yerine gazetede çizimler eşliğinde tam sayfa verilen romanı okumak bana kolay gelmişti. Kanaviçe gibi çözmem hayli zaman alan bir dil, hiç duymadığım imgeler, deyişler, anlamakta hayli zorlandığım, başını anlasam sonunu, sonunu anlasam başını, hele ortasını hiç anlamlandırmadığım upuzun cümleler… Okurken her zaman odanın içinde kelebeklerin uçuştuğunu, arıların vızıldadığını, kekik, lavanta kokuları geldiğini hissettiğim bir renk cümbüşü…
Ben o erken yaşta gazetedeki tefrika romanı çözdüm, o dili sevdim. Ve dolaptaki kocaman cilt İnce Mehmet’i de okumaya başladım.
Uzun soluklu ilk kitabım İnce Mehmet olacaktı.
Çok uzun yıllar da üstüne yazar tanımadığım, hemen hemen tüm kitaplarını okuduğum büyük yazarım Yaşar Kemal…O efsane şimdi hasta. 9 Ocaktan bu yana tedavi gören 92 yaşındaki yazarın durumu ciddiyetini hala koruyor.
Acil şifalar diliyoruz.
Şenol Yazıcı