Şenol Yazıcı
KADINLAR HER TOPLUMUN İNSAN YARATMA, YETİŞTİRME, RUH OLDURMA ATÖLYELERİ... . BİZ NEYSEK ONLARIN ESERİYİZ ASLINDA..
Bir başka deyişle , cinsiyetimiz farklı da olsa gerçekte ruhumuz kadınlarımız kadardır. . O zaman son olaylarda canilere öngördükleri cezalardaki dudak uçurtan yaratıcılığa sevinmek mi gerekecek şimdi? * Zavallı Özgecan Aslan, insanı kanını donduracak hunharca bir cinayetle öldürüldü...Ailesi,hele annesi duydukları büyük acıya karşın bağrına taş basıp sağduyulu açıklamalar yapmaya çalıştı. Türkiye ayağa kalktı. Geç bile kalınmıştı. Sözde kadın yönünden pozitif bir ayrımcılık varmış gibi duruyordu ama öldürülenler gene hep kadınlardı,niyeyse. Hem de devlet korumasındayken bile...
Vahşeti duyan sosyal ağları kullanan hemen herkes, her kesimden insan bir yorum bir öneri getiriyor. İdam geri gelsin, diyenlerden tutun da bu tiplerin hadım edilmesine değin farklı çözüm ve düşüncelerin seslendirildiği bir ulusal mahkeme jürisi oluşmuştu sanki... Bu duyarlılık kim ne derse desin olması gerekendi. Tepkilerin, hazırlığı yapılan güvenlik yasalarına malzeme olacağı kaygısı ortamı haramilere bırakıp ülkeyi terk etmeye neden olamaz. Önceki örnekleri yaşandığında sessiz kalan toplumun şimdiki isyanına, niye şimdi, sorusu komplo teorisi gibi kalır; bardağı taşıran hep son bir damladır. Ayrıca her sosyal patlama birilerinin işine yarar, birilerini zayıflatır. Orası ayrı bir konu...
Tepkilerin arasında en ilginci, en dikkat çekici olan da kadınların seslendirdiği katillerin cezalandırmalarına dair önerilerdi. Sosyal ağlarda düşüncelerini paylaşanlar çoğu kez, eğitimli, çağdaş, okumuş yazmış kadınlar...Dikkat çekici olan kadınların önerdiği çözümlerin çoğunun yasayla, adaletle ilgisi olmayan korku filminin senaryocusunu yaya bırakacak cinsten olması.
İdamın ya da bir tür ölüm cezasının onlara az geleceğini, bir anda kurtulacaklarını, onun yerine işkence tarihine geçecek yöntemlerle çoğu "organ" odaklı ezmekten, doğramaya, içine kızgın şiş, sokmaya, kazık çakmaya, defalarca tecavüze... değin öneriler yığınla... Sanki bunlar kan görmekten korkan, şiddetten nefret eden zarif, kibar hanımlar değil de, her biri kan içinde yüzen kasap, cellat... Acının en derin hissedildiği, paylaşıldıkça çoğaldığı böyle bir anda doğal gibi gözüken bu ruh hali, azıcık düşününce dehşete kapılmaya yetiyor...
Ne korkunç bir deha, ne büyük bir yaratıcı güç ve nasıl da gemlenmiş işkence etme yeteneği?..
Kabul etmeli, kadınların baskılanmış birer potansiyel cellada dönmelerinde biz erkek yüzlü toplumun büyük katkısı vardır, vardır ama bu kadar da olur mu, insan dediğin hiç dış etkilere direnip doğasını yaşatmaz mı? Yaşatıp biz erkekleri utandırmaz mı?
KADINLAR insan yetiştirme ve ruh oldurma atölyelerimizse ve en niteliklileri böyle düşünüp uygulamaya hazırsa o adamların çokluğuna niye şaşırıyoruz.? Kim yetiştirdi onları, kim ninnilerinin yanına ülkülerini yerleştirdi fısıltıyla.
Nereden öğrendiklerini hala merak ediyor muyuz?
Onları galiba annelerle elele verip biz ürettik...
**