top of page
Şenol Yazıcı
hayat ve sanat
Şenol Yazıcı'nın yeni yazısı kaldırılan "İstanbul Sözleşmesi" konulu yazısı maviADA Dergisinde yayınlandı
Haberler:
Şenol Yazıcı
Sanat yalnız insanın kadim silahıdır
Şenol Yazıcı
hayat ve sanat
Ara
İsyana Bile Değmez.
Yeni yılda çıkacak maviADA’ya rota çizecektik. 2005’in Aralık sonu kar tüm yolları tutmuşken gelmişti Öner Yağcı. Harun Cici’ye konuktu. Evin nazik hanımı Filiz Öğretmen hazırladığı yemeğe beni de kabul etmişti. Önceden tanışmışsak da yakın olma şansını bulamamıştık Harun’la. Boncuk boncuk gözlü, balkan tenli, okuyan, dolu, düzenli, aydınlık bir beyin, minnetsiz, fütursuz hoş tınılı bir ses yaşadığından dolan bir adamdı bende kalan.
“Ben seni oradan tanıyorum,” demişti. Onu çıkaramıyordum, ama on yıl önce, Bursa’ya yerleşmek düşte bile yokken, Yağcı’yla bir etkinliğe gelmiştik, Çağdaş Gazetecilere, karşılaşmışız.
Sevmiştim onu. Sevmiştim ya duvarları vardı, insancıllığına karşın. 68 kuşağından Cici, bana sempati duysa da, koyduğu yerden de almıyordu: Ben o büyük destanı bilmeyen toy kuşaktan bir küçük burjuvaydım, geçmem gereken köprüler vardı henüz, yanmam gereken fırınlar…. Diye düşünüyordu. Yağcı ve Cici 12 Eylül öncesi Ankara’sından benimle aynı dönemde paylarına düşeni alıp geçmişlerdi. Eylül fırtınasına tam yakalanmış, sonraki yıllarda da sıkıntılarını çekmiş, ama gururla bir aşkın yarası gibi taşımayı sürdürmüştü. Bu, Mevlana vari kapıları herkese açık rahatlığındaki adam, sanılanın aksine içinde çelik bir omurga taşıyordu. Yaşadığı hayat ona hiç de iyi davranmamış, ama sermayesi, kimileri şakaya benzer felaketler olan o yaşamdan, içinden kahkahalarla güldüğü ironiler çıkarıp yaşam dağarcığına derin felsefeler ekleyerek varolmuştu. Anlamaya hazırdım, ama zamana gereksinmem olduğunun da farkındaydım. Tek başıma yaklaşmak için çok emek vermem gereken CİCİ’yle belki bu kez başaracak, Öner Yağcı’nın katkısıyla dost olacaktık.
Kul düşünür, kader güler. Orda bulmuştu beni uzaklardaki bir yakınımın ölüm haberi, Gecenin kar ayazında arkamda sıcak, sahici insanları bırakıp Trabzon’a kadar uzayan ölümle çok haşır
neşir olduğum bir haftalık yola çıkmıştım o gece.
Bir daha oturup konuşma şansımız olmadı Aklımda olsa da bize gülümseyerek bakan, ama uzak duran bu ironili bir isyan dili geliştirmiş CİCİ’ye , o kuşağın hepsi gibi benim de içinde yandığım şeytan ateşlerini anlatma fırsatını bulamadım.
Bu kez isyan bile etmedi. Gitti CİCİ.
Hep geç kalırız bilirsin, bağışla bizi, ama sen gülümseyerek git
Harun CİCİ; çünkü odur zulmedeni en çok kahreden…
*
bottom of page
Comments