top of page
Şenol Yazıcı
Sanat yalnız insanın kadim silahıdır

Şenol Yazıcı

hayat ve sanat
Yazarın fotoğrafıFadime Y. KAROĞLU

Yaralı Bir Kentin Işıyan Yüzü

"Hangi Kültür, Hangi Edebiyat"

*

Bir Etkinlik Hikayesi

*


Sekiz yıl geçmiş, ilk dergi kimse-SİZ’den beri… Sonra maviADA’ya başladık… Başladığından bu yana elimden geldiğince katkıda bulunmaya, yaşadığım Yalova’da tanınmasına çalışmış, adım adım büyüyüşünü, bütün ülkede kök, dal, budak salışını kıvançla izlemiştim. Sonra baştan beri düşlediğimi yapmak, yaşadığım kentte büyük bir etkinliği hayata geçirmek istedim. maviADA Dergisi, ülkenin birçok kentinde, Tüyaplarda, bazılarına benim de katıldığım, yazarlarıyla etkinlikler düzenliyor, altından da başarıyla kalkıyordu, neden Yalova’da da bir etkinlik yapmayalım diye düşünmüştüm. Bizim bir beklentimiz yoktu, ama konukları düşününce bir destek bulmamız gerekiyordu. Sonunda o koşulları yakaladığımızı düşünüp, yaklaşık bir yıl önce, seçimlerden hemen sonra maviADA Dergisi yönetimi adına, Yalova Belediye Başkanı ile görüşme talep ettim. Edebiyat Günleri adı altında iki üç günlük bir etkinlik yapmak istediğimizi anlattım. Belediye olarak ne gibi desteklerde bulunabileceklerini sorduğumda ne kadar çok emek isteyen bir işe başladığımızı bilmiyordum. Başkan olumlu yaklaştı. O günlerde gazetelerde yeni seçilen belediye kültür sanata ilgisizlikle suçlanıyordu. Tanıdığım başkanın sanata böyle olumsuz bir yaklaşımı olacağına inanmıyordum, bizim girişimimize de olumlu bakacaklardı. Halk da zaten kültür sanat etkinliklerinin eksikliğinden yakındığına göre büyük ilgi gösterecekti.

Sonunda dergiye düşüncemi açtım.

Daha önce birkaç kez Yalova’da yaptığımız etkinliklere katılmış olan derginin genel yayın yönetmeni Şenol Yazıcı:

"Yalova için bir şeyler yapmayı ben de isterim. Ne var ki halkın yakınması politik bir hesap, kimse gelmez orada kültür sanat etkinliğine, şarkıcı filan olsak hadi neyse…" demişse de, onlarca abone ve okurlarımızın bizi yalnız bırakmayacağını, yerel gündemden hepsinin de aydın olduğunu düşündüğüm grubumun kesin orda olacağına inancımı, ayrıca çoğu kültür sanata düşkün ülkenin çoğu kentinden çağdaş Yalova’nın böyle bir programa ilgisiz kalmayacağını… yineleyen kararlı savunmam sonunda kabul edip çalışmalara başladık.

Bir süre de etkinliği duyurmaya, kamuoyu oluşturmaya çalıştık. Olayın bu yönüne çok yabancıydık. Yazmakla, dergi yapmakla satış, yani organizasyon bambaşka şeylerdi.

O arada ben bir hataya düştüm.

İzmir'den dergimizin de temsilcisi olan, becerisine inandığım, yazdığı kitapları okullara satmakta maharetli olduğunu duyduğum, böylesi durumları iyi değerlendirdiğini sonradan öğreneceğim bir hanımın, etkinliğe yararı olur diye aklımı çelmesiyle, çelmesi ne ısrarlı zorlamasıyla okullara söyleşilere yöneldik. Kitaplarını beğenmeyen milli eğitim okuma kurulundan güçlükle onay da aldık ona. Etkinliğimize okur yaratmamıza katkısı olacağını düşünüyordum bu çalışmanın. Ayrıca kadın kendi satılacak kitaplarından dergiye pay vereceğine söz vermişti, bizim kitaplarımız da satılırsa birkaç dergiyi sorunsuz çıkartacaktık.

Şenol Yazıcı ise hiç onaylamıyordu böyle bir eylemi. çocuklara bu tür etkinliklerle zorla kitap satılmasına karşı olduğunu, bize yakışmayacağını, ayrıca o kadının çok niteliksiz yazdığını, daha önemlisi tam bir tüccar gibi çocuklara yaklaştığını iyi bildiğini söyleyecek beni vazgeçirmeye çalışacaktı ama ben çoktan yararlı olacağına ikna olmuştum .

Gerçi İstanbul Tüyap'ta açtığımız ve ona emanet ettiğimiz stantı kendi menfaatleri için başka yayınevi ve yazarlara peşkeş çekmesine tanık olmuştum ama ...ne bileyim inanmıştım işte.


Baştan taraftar olduğum okul etkinliklerine başladık, ilk uygulamada birkaç saatte derginin bir sayısını yapacak kadar kitaplardan para kazanmamıza rağmen Şenol Yazıcı artık sürdürmeyeceğini belirtmişti. Doğrusu bana da acımasız yoz bir ticaret, bilinçsiz çocukları aptal müşteri yerine koymak gözükünce, işi, kentin bütün okullarını dolaşmaya kararlı görünen arkadaşa bırakıp vazgeçtik. Elimizdeki yayınevinden satın almış olduğumuz kitapları da bir kenar mahalle okuluna parasız dağıttık.

Sonradan o arkadaşın kitaplarını alan kimi öğrenci veli ve öğretmenlerin şiddetli olumsuz eleştirileri, sanki biz zorla alın demişiz gibi çok başımızı ağrıtacaktı ama bulaşmıştık bir kere. O hanım dergiye söz verdiği kitap satışından payı da vermeyince Şenol Yazıcı'nın da hışmına uğrayacaktım, ne var ki artık yapacak yoktu. Yavuz hırsız örneği bir de etkinliğe de katılmayı da isteyen o arkadaşı etkinliğe katmayarak ve dergiden de çıkararak güya avunacaktık. Bir yılda ona yakın kez gelip gitti Şenol Yazıcı Yalova’ya, bu amaçla. Bir çıkarımız olmayan etkinlik için birkaç dergi parasını cebinden harcadığını söyleyip sinirleniyordu da.

Bu arada türlü etkilerle belirlediğimiz program çerçevesini defalarca değiştirmek zorunda kalacaktık. Başta yerel kültür sanat ilgililerine, yazanlara da yer vermeyi düşünmüştük. İlk o zaman moralimiz bozuldu. Onere etmeyi düşündüğümüz, görüştüğümüz bu kişilerin kimisi belediyeye karşı tavırlı olduklarından kabul etmedi, kimisi de çok istekli olsa da siyasî hesap ve çatışmalarını önceleyen, programı seçimin rövanşı gören tavırlar sergileyince programın niteliğinin bozulacağını görüp biz vazgeçtik, önerdiğimiz Muharrem İnce'yi de başkan istemedi. Bu arada anlayışımız farklı belediyeyle bir tür siyasî işbirliği yaptığımızı söyleyenler de çıkacaktı.

İnsan çok ilginç ve acımasız…


Etkinlik için konuştuğumuz yazar ve şairlerin kimisi bize uymayan türlü koşullar beklentiler dile getirince onları da devre dışı bıraktık. Yoğun işlerinden fırsat buldukça birlikte plânlama yapmaya çalıştığımız belediye başkan yardımcısı, Yalovalının popüler olana ilgi gösterdiğini, kültür sanata duyarsız kalacağını, ünlü olanları çağırmamızı önerse de biz teşrifatçı ya da organizatör değiliz, yapacaksak gerçek kültür ve sanat adamıyla yaparız dedikçe, iş uzadı. Sonunda Şenol Yazıcı adlarını vereceğim sanatçılarla ve koşullarda olacaksa olacak, yoksa ben yokum, diye kestirip atınca etkinliğin adını koyduk. Tek bir medyatik kişiyi getirip tüm sıkıntılardan kurtulmak varken, gerçekten alanında değerli ama edebiyatla ilgilenmeyenler dışında çok bilinmeyen yazarlarda inat etmemizin doğru sebepleri vardı. Birincisi o insanlar yazın dünyasında kimse bilmese de çok önemli yerdelerdi. Bir yazar olarak yanlarında olmaktan gurur duyacağımız bir yerde. İkincisi medyatik olan para almadan gelmeyecekti, para verilecekse bizim ne işimiz vardı, açıp telefonu getirsinlerdi, organizatör değildik biz, Üçüncüsü de gelenin kendini bir şey sanıp bize teşrifatçı muamelesi yapmasını kaldıramazdık. Tek beklentimiz edebiyatı olduğu kadar, dostluğu vefayı bilen, küçük olumsuzlara sorun üretmeden bizimle katlanacak, dergiye dost kalacak, erdem yönü de güçlü insanlar seçmekti. Yarın merhaba demeyeceğimize neden emek verelim, diye düşünüyorduk.


Salt iyi niyettik ama insan dediğin kavun değil sonuçta... Etkinliğimize severek katılan çok da memnun kalan Burhan Günel kısa bir süre sonra dergide yer verilmeyen bir yazısından dolayı hepimizi çete, örgüt... gibi sıfatlarla suçlayacak, bir yığın çapulcuyu da yanına takıp internetten bizi linç etmeye çalışacaktı.


Biz yine de umutla etkinliği oldurmaya uğraşıyorduk.

İlk kitaplarını Yalova’da yaşarken yayımlayan derginin yayın yönetmeni Şenol Yazıcı, kente bir borç, deprem yaralarını sarmaya bir milât ve ışıyan yüze bahar gibi bir başlangıç olarak gördüğü bu programın ana başlığını da “Yaralı Bir Kentin Işıyan Yüzü” olarak koymuştu.

Zamanı koşulları uyan, bizi beklentileriyle yormayacak nitelikli yazarları bulma, plânlama, davet ve ikna çalışmaları haftalarca sürdü. Sonunda çerçeve oluştu. Konukların karşılama, konaklama ve ağırlama işleri de Şenol Yazıcı’nın yoğun gayretiyle bir düzene kavuşunca rahat bir soluk alabildik. Etkinlik, Cumartesi Pazar iki günü kapsayan 15- 16 Mayıs tarihleri olarak çoktan belirlenmişti. Programları gece yapmayı planlamıştık, ne var ki söz verilen salon o gece doldu, sonradan Cemal Safi'ye verdiklerini öğrenecektik. Boş salon bulamayınca gündüz yapmayı kabul etmek zorunda kaldık.

Bu ciddi bir aksilikti.

Hava güzel olursa dinleyici bulmakta zorlanabilirdik.

Uğur Mumcu Kültür Merkezinin Toplantı salonunda yapılacak olan etkinlikte, Cumartesi günü “Hangi Şiir? ” başlığıyla şiirin sorunsalını şairlerimiz; Pazar günü ise “ Hangi Kültür, Hangi Edebiyat?” konusuyla yazınımızın değişim, gelişim ve açılımlarını kendi pencerelerinden yansıtacak yazarlarımız katılacaktı. Her iki programda dörderden sekiz kişi planlamıştık ve başarmıştık. Ben de yazar olarak katılacağım hangi "hangi edebiyat" etkinliğinde program yöneticisiydim.


Gel gör ki, etkinliğe birkaç gün kala bir değişiklik gündeme gelecek hayli de canımız sıkılacaktı.. İzmit'ten arada bir dergide şiirleri çıkan İhsan Topçu, Şenol Yazıcı"yı ısrarla arayıp etkinliğe gelmek istediğini söylemişti. Şenol Yazıcı'da ne kadar bahane bulmuşsa da baş edememiş, sana yol parası ödeyemem , belediye kabul etmez bu aşamadan sonra, afişler basılmış adın yer almaz demişti, hem de benim yanımda, ama ikna edememişti. Ne var ki adam, belediyeyi arayıp da onlar onay verirse bizim de olur diyeceğimizi söyleyip kendisini onaylatınca. sonunda çaresiz kabul etmişti. O arada ben de boş bulunup "adamdaki medeni cesarete bak," deme gafletinde bulundum. Ona yer bulmamız gerekiyordu, adam şairdi, dört şairin arasına onu koymayı düşündük ama şairlerden biri olmazlanınca, bu kez, gelmek istiyorsa yazarlar arasına katılabileceğini söyleyecekti Şenol Yazıcı, ama bu onu durduramayacak, İhsan Topçu, herkesin eşiyle katıldığı etkinliğe yanında da bir bilinmeyen ama rahat bir adamla katılacak, etkinliğin de yatılı konuğu olacaktı. Salondaki konuşmasını bile yazdığı bir kağıttan ancak okuyan bu şair nedeniyle, ben programdaki yazarlık rolümden çıkarılıp sunucu yapılacaktım, Şenol Yazıcı tarafından.


Bir süre sonra etkinliğe katılmasını kabul etmeye mecbur kaldığımız, ama hesapta yoktun diyerek yol giderini ödemediğimiz rahat misafir İhsan Topçu, uzun zaman dergiye yazsa da "ben hepinizden büyüğüm, benim adımı en başa yazmalısınız," diye bir çıkış yapınca ipler kopacak ve onu da dergiden çıkaracaktık. İzmit'e gidip adamı görmeyi bile düşünecek kadar öfkeli Şenol Yazıcı'ya belli etmemiştim ama içimden "oh olsun" demiştim, doğrusu.


İnsan işte... Umuda yatırım yapıyorduk, nerden bileceksin?


Ne var ki onca emek verdiğim etkinlikte yazar olarak konuşamamıştım sonuçta.


Görünen Yazıcı, o şairin belediye tarafından kabulünde benim rolüm olduğunu düşünmüş, ayrıca okullara etkinliğe gitmemize de sebep olduğum kötü yazar, ama kurnaz bir pazarlamacı olan hanımın kötü kitaplarının hıncını da toplu olarak benden almıştı.

Yine de benim için önemli olan etkinliğin gerçekleşmesiydi.

Katılacak yazarların seçimi, sunum, fotoğraf çekimi, basın bülteni duyurular ve tanıtım konusu, Şenol YAZICI’nın yoğun çabası ve titizliğiyle sonunda halledilecekti. Etkinliğe bir kaç gün kala kızımla çarşıya çıkmıştık birden kızım: "- Anne bak fotoğraflarınız!.. dedi. Şehrin ana caddesinde “Yaralı Kentin Işıyan Yüzü, Yazarlar buluşuyor” yazan kocaman bir pankartta benim ve diğer katılımcı yazarların resimleriyle birlikte asılıydı.



Şenol Yazıcı gene kıyamamış, en azından afişlerde yer vermişti. Gurur, heyecan duydum, gönendim… Meydanın bir başka köşesinde de aynı büyüklükte diğer bir pankart asılıydı. Onda da şairler vardı, resimleriyle birlikte: “Şairler Buluşuyor” afişi yer alıyordu. Mutluluğum bir kat daha arttı. Bu bizim, yani maviADA’ nın başarısı, Yalova’ya bir armağanıydı.

Kendimi yaşadığı kente çok şey vermiş gibi duyumsuyordum.


Bu duyuruların dışında davetiyelerde basılmıştı, etkinliğe sözlü davet etmenin dışında davetiyelerden de arkadaşlarıma ve abonelerime dağıtmıştım. Her iki etkinlikte de derginin Yalova temsilcisi yani ev sahibi olarak sunum görevini ben yapacaktım.

Beklenen gün gelmişti… 14 Mayıs akşamı İzmir’den, Ankara’dan, İstanbul ve Çanakkale’den gelecek yazar ve şairlerimizi Yalova belediyesi kültür hizmetlerinin elemanları karşılayacak ve kalacak oldukları otele bırakacaklardı. Bir aksilik olmasın diye konukları karşılamada ben ve Şenol Yazıcı hazır bulunduk. Geç saatlere kadar gelen dergimiz yazarlarıyla güncel konulardan, yazın dünyasından, kitaplardan söz ettik. Hatta gece yarısından sonra aramıza katılan, aynı zamanda bir şair de olan CHP Yalova milletvekili Muharrem İnce de, politik söylemleri ve şiirleriyle sadece büyük millet meclisine değil, bizim o küçük meclisimize de renk kattı. Etkinlikte yer almak isteyen aynı zamanda şair İNCE'ye gerçek sebebi diyemedik elbette, ama o da çok ısrar etmedi.

15 Mayıs Cumartesi günü öğleden sonra “Hangi Şiir” konulu ilk etkinliğimizi kalabalık olmasa da seçkin bir izleyici kitlesiyle kusursuz gerçekleştirdik. Gelen izleyiciler arasında kendi şiirlerinden örnek sunanlar dahi oldu. Salonun ancak yarısı doluydu. Kısa süre önce maviADA’nın Bursa Tüyap’taki etkinliğine otobüs dolusu gelen arkadaşlarımdan pek kimse yoktu, ama ertesi güne geleceklerine inanıyordum. Program sonrasında Yalova’nın ünlü Yürüyen Köşk ve Termal Kaplıcalarını konuklarımıza gezdirirken eşlik ettik. Akşam yemeğini ise deniz kenarında Yalova Belediyesinin hazırlatmış olduğu TİGEM tesislerinde şiirler okuyarak, şarkılar söyleyerek yerken herkes keyifliydi. Günü güzel tamamlamıştık

Ertesi gün, yani 16 Mayıs Pazar günü sisli giden hava açmış, iyice de ısınmıştı. Etkinliğin olduğu yerde buluşup çay içerken, talihsizlik diyordum, böyle güzel havada günün ortasında kimse gelmeyecek diye kaygılanıyordum. Ne var ki programa ve yazarlara güveniyordum. Şenol Yazıcı’nın söylediği “Edebiyat bir ulusun, izleği, belleği, dahası kâhinidir” sözü aklıma geliyordu. Ayağına gelen bu fırsatı Yolavalı ihmal mi edecekti? Kente her gün kırk kitaplı yazarlar gelmiyordu ya.


Bu kez program konumuz; "Hangi Kültür, Hangi Edebiyat’tı"? Bursa’dan, İstanbul’dan bile ona yakın dinleyici gelmişti. Çok kalabalık olacağını bekliyordum. Hele benim grup arkadaşlarım ve yakınlarım da gelsin… o salon almaz diye düşünüyordum. Yalova’da kültür sanat etkinliklerinin azlığından yakınan tanıdığım çok insan vardı. Yazarı, şairi yazınımızın kendi alanlarında en iyilerinden ona yakın kişinin yer aldığı bu etkinlikte, yer yerinden oynamalıydı. Ne var ki bir önceki güne göre birkaç kişi daha kalabalık olsa da gene de salonun ancak yarısı doluydu,. Görünen güneşli havayı fırsat bilen benim grup da, yakınlarım da, kentin kültür sanat sevenleri de kırlara kaçmış olmalıydı. Benim grup da tam bir düş kırıklığıydı, görünen kimse yoktu. Bırak onları kardeşlerim bile gelmemişti. On yıla yakın süredir dergimizde adını anarak edebiyatsever, sanat dostu diye reklamını yaptığımız Yalova Kitabevi dostumuz bile siyasî polemiklerin ticarî yansımalarından etkilenmiş olmalı ki, etkinliğe çiçek göndermekle yetinmiş, gelmemişti. Oysa, dört yıl önce maviADA ona da karşılıksız etkinlik yapıp beş yazar getirmiş ve o zaman başkaları da, hiç düşünmediğimiz bir şeyle, siyasî kimliği bize uymayan bir kitapçıyla işbirliğiyle bizi suçlamıştı.

İçim eziliyordu.

Şenol Yazıcı'nın onca emeğini düşünüp içerlediğini görmek zor değildi. Etkinliği bırakıp gideceğini bile düşündüm. Geçen bahar İzmir Tüyap’a onu etkinliğe çağıran Egeli Kadın Yazarlar Plâtformu etkinlikte yer alan İzmirli yedi yazarına karşın ancak iki dinleyiciyi salona getirebilince etkinliği bırakıp çıkmıştı. Gene yapabilirdi. Salondaki dinleyicileri tek tek saydığını görüyordum, sonunda konuşmaya değer sayı olduğuna ya da durumun nazikliğine hükmetmiş olmalı ki konuşmasına geçti.

Destek veren belediyeye teşekkür edip, Yalova’da yaşayan, söz kültür sanata çağdaşlığa geldiğinde mangalda kül bırakmayan, ama iş uygulamaya geldiğinde ortadan yok olanlara sitem etti haklı olarak. Salonda hazır bulunan belediyeye muhalif kimileri, durumdan vazife çıkarıp konuşmaya kalktıysa da izin vermedi. Homurdanmalarını oturduğum yerden duyuyordum. Kimsenin sanata, güzelliğe aldırdığı yoktu aslında. Her şeyi bozuyor, çıkar için kullanıyorduk.


Konuşma sırası gelince zoraki misafir İhsan Topçu, ancak yazılı kağıttan okuyabileceğini söyleyip güçlükle bulduğu gözlüğüyle zorlanarak okumaya başlayınca salon da bir gülüşme oldu, bu da gerginliği azalttı. Ortam yumuşadı. Son anda yerimi alan yaşlı şaire önce kızmışsam da şimdi olumlu bakıyordum, katkısından dolayı. Dinleyicilerin de katıldığı keyifli bir söyleşi oldu. Verdiğimiz büyük emeği düşünüp izleyici azlığından yakınsak da duyarlı kişilerin, etkinliğe katılım sayısı elliden fazlaydı, küçümsenecek kadar az değildi gene de. Gönül daha çoğunu isterdi, ama böyle güzel bir havada, bir tatil gününün ortasında kapalı, loş, hatta karanlık bir salonda, edebiyatı ve sorunlarını dinlemek kimin umurunda? Konuklarımızla son çaylarımızı içip onları yolcu ederken aylar süren çalışmanın yorgunluğunu bütün ağırlığıyla hissediyordum. Kültür sanatsızlıktan yakınan halkın ayağına gelen etkinliğe yeterince ilgili olmayışını hiç düşünmüyordum desem çok doğru olmaz. Ama asıl önem verdiğim o değildi, maviADA Dergisi üstlendiği bir işi her yönüyle kusursuz başarmış, etkinliğini yapmış, konuklarını eksiksiz ağırlamış mıydı, ona bakıyordum. Mutlu ve kıvançlıydım. Keşke Yalova’da yaşayan herkes, kusur bulmak ya da eleştirmek, siyasi ya da kişisel küçük hesapların peşinde koşmak yerine bizim kadar bir şey yapsaydı yaşadığı bu kent için herhâlde çok şey değişirdi. O zaman Şenol YAZICI’nın deyişiyle, bu yaralı kent, onca yıl yaralı kalmaz, yüzü çoktan ışır, çoktan bahar olurdu. Merak ettiğim bir soruyu da zamana bırakmıştım; dergi çıkınca görecektik nasılsa. Konuklarımız bize nasıl bakıyor, hakkımızda ne düşünüyor ve bizi nasıl görüyorlardı? Emeğimize değmiş miydi gerçekten? En önemlisi kendini zorla davet ettirerek gelenler ne yazacaklardı? Kimin umurunda ; surda bir gedik açtık, diyor içim: Her yan engelken yılmadık, kültür ve sanatı pek de sevmeyen bir şehirde dokuz edebiyatçıyla, kimileri çevre illerden gelen her biri elliye yakın dinleyiciyle iki program yaptık.

Daha ne olsun?

...


maviADA 2010 YAZ Sayısı

4 görüntüleme

İlgili Yazılar

Hepsini Gör

Küçük Prens

ADA

Comments


  • Siyah Instagram Simge
  • Facebook B&W
  • Twitter Siyah Kare
  • LinkedIn - Siyah Çember
bottom of page