"...
İnsanlığın binlerce yıllık bilinen tarihinde, resim gibi, şarkı gibi, dans gibi ruhunu göklere uçuran ama buza yazılan bir yazı kimliğini de kaybetmeyen, bu yönüyle de burun kıvrılan, kanında esriklik olanın işi diye görülen, sanatın tüm türleri içinde antik devrin bir Zeus tapınağı kadar görkemli, elle tutulur ve güçlü durur roman. Ne şiirin dokunma kırılırım haline, ne denemenin kolay unutulan benliğine, ne kısa öykünün haz veren ama anlatılamayan sihrine, ne de tarihin kuru didaktizmine ve değişmezliğine sahip değildir, o onların hepsini içinde toplar, bundan dolayı anakaradır. Kuralsızlık ve kurallar yığınıdır. Kendi kurallarını her kezinde kendi yazan, ama anlatılan, ama yaşanan, ama çok insansı bir sanat türüdür. O yüzden salt edebiyatta değil, tüm sanatlar içinde binlerce yılı aşabilecek tanrısal ayaklara sahip bir aristokrattır. Seçkinci, kavimci ve üretmeden sadece tüketen olduğundan değil, insanlığın çok derinlerine uzattığı köklerinden ve kalıcılığından ve insan üzerindeki anlaşılmaz sihrinden dolayı aristokrattır.
...
"